Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında yer aldı. Toplumsal sorunlar ve politikayla yakından ilgilendi, 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis'e katıldı, daha sonra milletvekilliği yaptı, l'Evénement adlı bir gazete çıkardı. 1852'de Louis Bonaparte'ın imparatorluğunu ilan ettiği hükümet darbesine karşı çıktığı için sürgün edildi. Cezası 1859'da sona erdi, fakat imparatorluk yıkılana kadar gönüllü olarak sürgünde kaldı, 1870'de Fransa'ya döndü. 1871'de Paris Komünü'nü desteklemese de komüncüleri savundu. 1831 yılında yayımlanan romanı Notre Dame'ın Kamburu klasik edebiyatın şaheserleri arasında yer alır.
Gün ışığı herkesin malıdır. Ne diye bana yalnız geceyi veriyorlar?
Oysa ben, zindanı içimde taşıyorum. İçimde kış var, buz var, umutsuzluk var. Ruhumu gecenin zifiri karanlığı kaplamış. Çektiğim acıyı biliyor musun?
Kadınların içgüdüleri erkeklerin zekasından daha çabuk harekete geçip tepki verir.
İnsanın sevgiye muhtaç duyduğunu, şefkatsiz ve aşksız bir yaşamın boş, yaygaracı ve yürek parçalayıcı bir çark düzeni olduğunu fark etti.
Çünkü çocuğunu kaybeden bir anne için yaşanan her yeni gün ilk gün gibidir. Bu acı hiç yaşlanmaz. Yas giysileri yıpranıp ağarsa da, yürek hep karanlıkta kalır.
O zamana kadar sadece bilimle gelişen zekâsına, edebiyatla beslenen hayallerine önem veren zavallı öğrenci yüreğinin yerini hissedecek zamanı bulamamıştı.
Demek insanın kendini zayıf hissetmesi ve çılgına dönmesi için sefil bir düşünce yeterli olabiliyor!
O zamana kadar kitaplardan başka bir şey sevmeyen biri için insan sevgisi oldukça tuhaf ama hoş bir şeydi.
Acının aşırısı, tıpkı sevginin aşırısı gibi kısa süren şiddetli bir duygudur. İnsan yüreği bu uçlardan birinde uzun süre kalamaz.
İçindeki her şeyi yıkıp çökerten ölümcül sarsıntılar selinin ardından, ruhunda tek bir duygunun, yüzbaşıya olan aşkının ayakta kaldığını fark etmişti.