Çehov 1895'te tiyatro eleştirmeni ve dramaturg A. S. Suvorin'e yazdığı mektupta Martı 'dan şöyle söz eder: "Üç kadın, altı erkek karakterin yer aldığı, manzaralı (göl görünecek arkada), dört perdelik bir komedi; bolca edebi lakırdı, az aksiyon, seksen kilo kadar da aşk… Tüm dramaturji kaidelerinin aksine piyes forte başlayıp, pianissimo bitecek." Gerçekten de bu oyunda 19. yüzyılın geleneksel olay örgüsünü tersyüz etmiş, tıpkı Martı 'daki genç oyun yazarı Treplev gibi, yeni biçimler keşfetmiştir. Gerçek hayata öykünerek dünyevi, gündelik ve sıradanla, önemli ve ciddi olanı yan yana getirmiştir. Oyunun karakterleri kendileriyle, hayattan beklentileriyle, özlemleriyle fazlasıyla meşguldür. Hepsi de başarı, mutluluk ve bütünlük arayışındadır. Onlarda ağır basan başka bir yerde olma özlemi; fırsatların boşa harcandığına, umutların boşa çıktığına dair bir duygu Çehov'un başlıca karakteristiğidir.
Önemli olan direnmek ve güçlüklere dayanma iradesi gösterebilmekmiş. Kaderine katlan ve inanmasını bil.
Temiz bir yürekten kopan çağrıda neden bir keder tınısı duydum, neden acıyla burkuldu yüreğim?
Bir yapıt açık, kesin, belirli bir düşünceyi içermelidir. Belirli bir amaç olmadan yola çıkarsanız ya yolunuzu şaşırırsınız ya da yeteneğiniz yok eder sizi.
...Ne kadar harika bir gün. Çay mı demlesem, kendimi mi assam karar veremiyorum...
Öyle konuşma isteğiyle dolu ki içim.. Acı çekiyorum. Hiç kimse, hiç kimse farkında değil!
Birkaç saatliğine de olsa şu durgun hayattan kurtulmak istiyor insan.
Evrende sürekli ve değişmez olarak sadece ruh kalır.
Doğa yasalarına göre her yaşam bir yerde sona ermek zorundadır.
Yapayalnızım, beni ısıtacak hiçbir sevgi yok, bir yeraltı zindanındaymışım gibi üşüyorum, yazdıklarım da soğuk, yavan, bulanık...
Öylesine az tanıyorsun ki kendini!