Anasayfa / Roman / Huzur

Huzur


Tanpınar, kültürümüzü bir iç alem medeniyeti'nin tezahürü olarak görür. Bu medeniyeti, belirli, bir ahlakı taşıyan "manevi vazifelerine inanmış, muayyen bir ruh nizamından geçmiş, nefislerini terbiye etmiş" insanlar meydana getirmiştir.

Huzur'un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir "iç nizam"ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirleri iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

Huzur için, belli bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının "huzursuzlukları"nı dile getiriyor denebilir.

Huzur

Huzur Alıntıları


İnsanlar da kuyuya benzer. İçlerinde boğulabiliriz.



Niçin bugünü yaşamıyorsun Mümtaz? Neden ya mazidesin, ya istikbaldesin.



Kendi kendime biz gurbetin insanlarıyız diyorum. Mesafelerin terbiye ettiği insanlar.



Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında bulunduğumuz içindir.



Biliyordu ki, şartlar değişince insanlar da değişir.



Mademki o artık benim için her şeydir, o halde bütün kainatımla ona taşınacağım!



Her şey bir sonsuzlukta birbirinin tekrarıydı.



Düşünce, sanat, yaşama aşkı, hepsi sende toplandı. Hepsi, senin hüviyetinde birleşti. Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım.



Bir yığın iç parçalayıcı yokluktan ibaret bir dünya idi bu…



İnsanlıktan ümit kesmedim, fakat insana güvenmiyorum. Bir kere bağları çözüldü mü: o kadar değişiyor, o kadar kurulmuş makine oluyor ki… Bir de bakıyorsun ki, o sağır ve duygusuz tabiat kuvvetlerine benzemiş.