Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun “gönderen”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: “Sana, beni asla tanımamış olan sana”. Kadın büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde “taraflar” değil, sadece tek bir “taraf” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi?
Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda “mutlak aşk” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!
Biliyorum, ondan sonra yine yalnız olacağım. Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.
O dakika, o hızla geçiveren tek dakika, çocukluğumun en mutlu dakikasıydı. Sana işte o dakikayı anlatmak istedim, beni hiç tanımayan sana, bütün bir hayatı boyunca nasıl olduğunu ve nasıl geçip gittiğini artık sezmeye başlayasın diye anlatmak istedim.
Sana ilk defa her şeyi söylemek istiyorum; bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki, hep senindi ve sen onu asla bilmedin.
Ondan önce yalnızca bulanık ve karışık bir şeyler vardı, hatırlama çabalarıyla asla derinine inilemeyen bir şeyler, belki toz tutmuş, örümcek ağlarıyla örülmüş, karanlık yüreğimde hiçbirinin bilgisi bulunmayan nesnelerle ve insanlarla dolu herhangi bir mahzen.
İç dünyamda olağanüstü denilebilecek, derin bir saygı, bu kadar çok kitabın varlığı düşüncesiyle birleşmişti.
Ama sevgilim, kendimi ne zaman sende bütünüyle ve sonrasız olarak yitirdiğimi hâlâ gününe ve saatine kadar hatırlıyorum.
O şimdi çoktan uçup gitmiş yılları saatlerce, günlerce anlatabilirim, bütün hayatının takvimini gözlerinin önüne serebilirim; ama canını sıkmak istemiyorum, sana acı çektirmek istemiyorum.
Senden elimde tek bir satır yok şu son saatlerimde, hayatımı vermiş olduğum insandan tek bir satır bile yok.
Benim eksikliğimi duymayacaksın -bu beni teselli ediyor. O güzel aydınlık hayatında hiçbir şey şimdiye kadarkinden farklı olmayacak… ölümümle sana hiçbir üzüntü vermiyorum… bu beni teselli ediyor, sevgilim.
Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.